10 Ocak 2009 Cumartesi

Baba-Çocuk İlişkisi

Bir erkek için, duygusal yönden alacağı hiçbir ödül, çocuklarını doğdukları andan, bağımsız yaşayabilecekleri çağa gelinceye kadar gereğince yetiştirebilmek kadar doyurucu olamaz.

Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. Üstelik babada, annedeki prolaktin hormonu gibi destekleyici biyolojik faktörler de yoktur. İyi baba olmak; sevgi, deneyim, sabır ve bilgilenme işidir. Babalık yaşantısı, eşinin hamile olmasıyla başlar. Bu dönemde baba adayı, doğum öncesindeki gelişimi adım adım eşiyle birlikte izler. Eşini gerginleştirecek ortamı oluşturmamaya özen gösterir. İşte babalık sorumluluğu da böylelikle başlamış olur.

Doğumdan sonra, normal bir baba için cinsiyet faktörü hiç önem taşımamalıdır. Ancak, ne yazık ki hala kadını insandan saymayan bazı yörelerimizde, kız çocuğunun doğumu bazı babaları mutlu etmez. Bu durumda ya çok dışlanır, ya da suçlanan anne olur.

Doğumdan sonra tıpkı annede olduğu gibi, babanın da çocukla duygusal ilişkiyi kurabilmesi için onunla fizik temasa ihtiyaç vardır. Bunun için de çocuğun beslenme ve oyun faaliyetlerinde babanın etkili oması gerekir ki, bazı babalar bu tür işlerin “erkek işi” olmadığı gibi garip saplantılar içine girerek, reddederler.

İlk yıldaki anne-çocuk ilişkisinin önemi, babanın rolünü azaltır. Nasıl ki ilk yıl için annenin varlığı, ilk dış dünya algıları oluşumu için vazgeçilmezse, ikinci yıldan itibaren babanın önemi de giderek artmaya başlar. Babanın varlığıyla çocuk, annenin yalnız kendisine ait olmadığını, annenin kendisinden başka kişilerle de ilgilendiğini görür. Bu durum, onda bir iç çatışmaya bağlı olarak huzursuzluk ve sıkıntı hali doğurabilir. Baba,
1) Anneyi mutu etmek ve ona yardımcı olmak.
2) Otoriteyi sağlamak ve annenin çocuğa getirdiği düzeni sürdürmek,
3) Toplumla bağ kurmak ve statü kazandırmak için gereklidir. Bundan başka baba, eğer anne çalışmıyorsa, dış dünya ile bağı oluşturur, aile dışı gerçekliği şekillendirir.

Davranışçı açıdan çocukla birlikte geçirdiği sürenin kısmen kısa olması nedeniyle babanın rolünün daha önemsiz olduğu sonucunu çıkarabilir. Ancak, babaların “uygun davranış” konusundaki tavırları daha belirginse, bu davranışlar arasında kesin çizgiler çizmişlerse, kız ve erkekler arasındaki davranış farklarını oluşturma ve güçlendirmedeki rolleri anneninkinden daha önemli yer tutar.

Sosyal öğrenme teorisi ise, çocuğun aynı cinsten yetişkin modelini gözleme sürecini vurgular. Gözlemin yanı sıra, ebeveynin kız ve erkeklere farklı muamele yapmalarının önemi üzerinde de durur.

Psikanalitik teori ise, 4-5 yaşa gelene değin babanın öneminin çok büyük olmadığını, çünkü bu döneme kadar erkek ve kız çocukların her ikisinin de anneleriyle özdeşleştiklerini ileri sürer. Bunun yanı sıra, psikanalitik teori; saldırganlık, bağımlılık, oyun şekli gibi noktalarda görülen farklılığı çevresel etkenlerden çok, biyolojik etkenlerle açıklama eğilimindedir.

Kız ve erkeklere uygun oyuncakları sınıflandırma konusunda da, babaların annelere, nazaran daha katı oldukları, ebeveynle yapılan görüşmelerde çıkarılan bir diğer sonuçtır. Ayrıca 3-7 yaş arası çocukların, diğer cinse ait oyuncaklarla oynamaları karşısında, annelerinden daha olumsuz tepki aldıkları saptanmıştır.


Anne ve babalar arasında önemli bir tercih farkı görülmemesine karşın, genel olarak babaların, ilk çocukta tercihlerinin erkek çocuk üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Babaların %45’i tercihlerini erkek çocuk olarak belirtirken, %40’ı tercih belirtmemiştir. Nedenler sorulduğunda, yarıdan fazlası bir erkeğin erkek çocuk istemesinin son derece doğal olduğunu, bir kısmı ise erkek çocuklarıyla birlikte gerçekleştirebilecekleri faaliyetlerin daha çok olduğunu, bir diğer grup ise aile isminin devamını erkek çocuğun sağlayacağını neden olarak ileri sürmüşlerdir.

Babaların yaşamın ikinci yılında erkek çocuklarıyla daha yakın ilişkiye girdikleri, özellikle yakınlaştıkları ileri sürülmüştür. Bu iddiayı araştırma verileriyle saptamak için, babalarla yapılan görüşmelerde bu noktaya da değinilmiştir. Gerçekten de bulgular, beklentiler doğrultusunda olmuştur. Bunun en büyük nedeni, 2 yaş çocuğunun sergilediği davranışların birçoğunun, babaların “gerçek bir erkek” kavramına daha yakın olmasıdır. Böylece, babaların oğullarıyla daha erken özdeşleşmeleri ve kendilerini onlara daha yakın hissetmeleri sonucu doğmaktadır. Kız çocuğa sahip olanlarla, erkek çocuğa sahip babalar arasında belirgin bir fark görülmüş, erkek çocuğa sahip olanların, çocuklarına daha yakın oldukları belirlenmiştir.

Erkek çocuklar için daha çok olumlu tanımlama kullanılırken, daha fazla sayıda kız çocuk için olumsuz tanımlama yapılmıştır.

Babalarla yapılan görüşmelerde, kendilerine yöneltilen sorulardan biri de; bazı oyun ve faaliyetleri özellikle kendi rolleri gibi görüp görmedikleriydi. Erkek çocuk babaları tarafından en sık belirtilen ortak faaliyetler fiziksel oyun veya spor olmuştur. Erkeklerin çoğunluğu için, futbol, özellikle, belirtilen bir spor faaliyetidir. Kızlar için en çok bahsedilen faaliyet, akademik öğrenmede ona yardım etmek, çocuğu desteklemek olmuştur.

Gözlemler sonucunda, babaların genel olarak erkek çocuklarıyla birlikte oynadıkları oyunların süresinin, kızlara oranla biraz daha uzun olduğu görülmüştür. Kızlarla oynanan oyunlar, daha çok şakalaşmak, saldırganlığa kontrol altında izin vermek ve babanın güç ve kuvvetinin sergilenmesinin karışımından oluşmuş oyunlardır. Erkeklerle oynanan aktif oyunlar ise, daha çok “İki çeşit güçteki insanın” birlikte rahatlamaya çalışmaları şeklinde belirlenmiştir.

Eski Ve Yeni Babalar

Eski Babalar
Aslında, bugün sarsılmakta olan geleneksel anne rolünün oluşumunu, geleneksel baba rolünden ayrı düşünmek olanaksız. Geleneksel anne, ancak geleneksel babanın varlığı koşullarında varolabiliyor ve geleneksel rol bölüşümünün her iki yanı birden sarsılıyor.
Geleneksel babalık rolünün geçirdiği değişime geçmeden önce, bu eski tip babaya biraz daha yakından bakalım.

İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Haluk Yavuzer'in hâlâ izleri sürmekte olan patriyarkal aile yapısının babayı aile içinde bir korku ve saygı simgesi haline getirdiğini vurguluyor ve geleneksel baba rolünü şöyle tanımlıyor:

"Engelleyici ve cezalandırıcı nitelikte olan kararların uygulanması babaya bırakılmıştır. Durum böyle olunca baba eve geldiğinde çocuğun gün boyu yaptığı yaramazlıklar anne tarafından kendisine sıralanmakla kalmaz, cezalandırılması da beklenir. Otoriteyi temsil eden baba, geleneksel aile yapısı içinde "polis" görevi yüklenen kişi olmuştur adeta. İşte bu yaklaşım da babanın çocuğa ayırdığı kısacık süreyi sevgisiz hale getirmiştir.

"Ülkemizde baba, çocukların tüm büyütme ve eğitme görevi ve sorumluluğunu anneye bırakmış, adeta "para makinesi" durumuna dönüşmüştür. Evin yiyecek ve giyim gibi maddi ihtiyaçlarını karşılamakla, görevini bitirdiğini düşünmekte, bu sebeple de eve geldiğinde çocukların gürültüsünden uzak kalmak istediğini, hatta ayrı bir odada yalnız kalma tercihini bile dile getirebilmektedir.

"Baba genellikle ya çok çalıştığı için çocuklarını görememekte, ya da çok yorgun olduğu için onlarla ilgilenememektedir. Çalışması dışında kalan boş zamanını kendi ilgisi doğrultusunda (at yarışı, briç gibi) değerlendirmeyi yeğlemektedir. Bu koşullar içinde çocuk da babadan "kendisine zaman ayıramayacak kadar meşgul" insan olarak bahsetmekte, onunla olan iletişimi giderek kopmaktadır.

"Babanın pasif ve ilgisiz olduğu aile ortamları sadece çocuğun sosyal gelişimini etkilemekle kalmamakta, özellikle erkek çocuklarda çeşitli cinsel kimlik karmaşalarına sebep olabilmektedir. Çocuğun sürekli anneyle birlikte olması, zaman içinde onunla bütünleşmesine ve özdeşim modeli olarak anmeyi almasına sebep olabileceğinden, erkek çocuk, anne gibi olmak, onun gibi makyaj yapmak girişimlerinde bulunabilmektedir. Bütün bunlar, ülkemizde babanın gerçe babalık işlev ve rolünü yerine getirmediği gerçeğini ortaya koymaktadır."
Ne var ki, Haluz Yavuzer'in tanımladığı bu baba tipi, bugün hâlâ yaygın model olsa da "geçmişi temsil eden" baba tipidir. Buna karşılık,bugün azınlıkta olsa da, son yirmi yılda oldukça sık biçimde ortaya çıkan ve çağımızın trendini temsil eden baba tipi, "anneleşen baba"dır.

Yeni Tür Baba
Eskiden babanın iyisi "eşe yardım"ın dozundan belli olurdu .Yeni tür baba ise yardımla yetinmeyip, resmen başrole soyunmuş, bütün silahlarını kuşanıp annenin karşısına dikilmiş durumda. O da çocukla yoğun bir ilişki kuracak; çocuk üzerindeki anne tekeline son verecek ve babalığın kadını çıkartacak. Çoğu babaya ve daha çok anneye elip geçici ve bir o kadar da tuhaf bir hobby gibi gelen bu trendin her geçen gün yeni örneklerine rastlanıyor.

Erkekler Ağlamaz, Neden Ağlayamaz?

Ağlayamaz onlar...Gözyaşları olmadığından değil...Birileri "Erkekler Ağlamaz" dediği için de değil...Kalpleri taş olduğundan hiç değil!Onlar...Ağlamayanlar değildir;ağlayamayanlardır... Halbuki o kadar çok isterler ki ağlamayı..Bağıra bağıra..Hıçkıra hıçkıra..Kendini unuturcasına... Ama ağlayamazlar...
Çatlarlar,çatlatırlar yüreklerini de yine ağlayamazlar...Gözyaşının olduğu yerde "rahmet" olacağını da bilirler oysa... Bir damla rahmet için,bin damla yaş dökmeye hazırdırlar...Hazırlanırlar...Ağlayamazlar...
Anlamsız kahkahalar içinde boğulur hıçkırıkları...Feryâdı yutar,acıyı içlerine çeker onlar!İsyân,onlara çok yakındır;yanaşmazlar yanına... Sabır,onları sevmese de sarılmaya çalışırlar...Alışırlar her yeni duruma...Durmadan yarışırlar ve savaşırlar kendileriyle...
Çemberinden geçirirken felek,onların kulağına bir şey fısıldamıştır...Tam olarak anlatamazlar ne olduğunu;ancak hiç unutmazlar yine de... Anlatamadıkları için ağlayamazlar..Ağlayamadıkları için anlatamazlar!
Bir gülün dibine diz çöküp ağlasa onlar...Gözyaşlarıyla gülün rengine renk katabilirler belki...Ama yapamazlar... "Ya solarsa?" derler... Solarlar belki;ama soldurmazlar!
Herkes onları "ağlayamaz" sanır...Çünkü hiç kimse göremez,içlerine akan yaşları!İçerde kaynayanı,yananı,içerdekinden gayrısı bilemez!Yanaklarından süzülmediği için de kimse silemez gözyaşlarını... Yaşlarını da bilemezler..Çünkü onlar,oldukları yaşta değildirler...
Onlar,birbirlerini tanır;birileri onları tanıyamaz!
Onlar mâşuktur...
Onlar âşıktır...
Onlar darmadağın...
Onlar karmakarışıktır!

1 Ocak 2009 Perşembe

Bir erkeğin annesi olmak

Erkek ve kız çocuklarının hem biyolojik hem de ruhsal açıdan birbirlerinden oldukça farklı olması işinizi biraz daha zorlaştırıyor. Bu nedenle erkek çocuklarının neler hissettiğini ve onlara karşı nasıl davranılacağını bilmekte yarar var. Bu bilinmezlik içinde bocalamamak için onları daha iyi tanımalısınız. İşte size erkek çocukları hakkında işinize çok yarayacak ipuçları:

Erkek çocukları, kızlara göre daha fazla enerjiye sahiptir

Erkek çocukları kızlara göre %30 daha fazla kaslı bir yapıya sahiptir. Bu da erkek çocuklarının daha güçlü olduklarını ve daha fazla hareket etmeye ihtiyaç duyduklarını gösterir. Erkek çocuklarının sahip oldukları diğer hormonlar da hareket etme isteklerini artırmaktadır.

Etrafı dağıtan ve herkese sataşan bir çocuk aslında karmaşayı bilinçli olarak yaratmaz. Bu onun doğasında vardır… Bu durumda size büyük görevler düşmektedir. Ona kendini kontrol etmeyi öğretmek, sıkıntı ve sinirlerini başka bir şeye yönelerek gidermeyi göstermelisiniz. Kısacası içindeki enerjiyi daha yararları şeylere harcamasını sağlamalısınız.

Erkek ve kız çocuklarının beyni aynı şekilde gelişmez

Yapılan birçok araştırmada erkek ve kız çocuklarının beyinlerinin doğumdan itibaren aynı şekilde gelişim göstermediği görülmüştür. Beyin, cinsiyete özgü farklıklar göstermektedir.

Kızlarda her iki beyin yarımküresi erkeklere oranla daha fazla iletişim halindedir. Bunun sonucunda da kız çocukları daha çok analiz yapmaya ve soru sormaya eğilimlidirler.
Erkek çocuklarında ise sağ beyin yarımküresi daha belirgin ve keskin kararlar alma özelliğine sahiptir. Psikologlar bunun, erkek çocuklarının matematik ve uzay problemlerinde daha başarılı oluşunu açıkladığı görüşünde.

İki beyin yarımküresinde konuşmayı sağlayan alan, kız çocuklarında %30 oranında daha büyüktür. Bunun sonucunda da erkek çocukları genellikle daha geç konuşmaya başlarlar. Hatta daha az soru sorar ve konuşurlar. Bu nedenle erkek çocukları daha erken konuşmaya başlamak için teşvike gereksinim duyarlar. Bu noktada onunla devamlı konuşmanız, duygularını dile getirebilmesi için onu cesaretlendirmeniz gereklidir. Ona masallar anlatın ve onu dinlemek için zaman ayırın… İsteklerini elde etmek için güç kullanmak yerine dilini kullanması konusunda onu özendirin.

Erkek çocukları dövüşmeyi sever.

Erkek çocukları, doğaları gereği dövüşçü bir yapıya sahiptirler. Bu agresif davranış biçimi erkeklik hormonuyla yakından ilgilidir. Bu yüzden de erkek çocukları bir kavga sırasında hemen dövüşmeye eğilim gösterir ve saldırganlaşırlar. Onlara, bu güdülerini kontrol altında tutmayı öğretmek gerekir.

Kız çocukları ise daha çok dilin gücüne güvenirler ve konuştukları takdirde olaya egemen olacaklarını düşünürler. Ancak erkek çocukları gibi dövüşen kız çocukları da yok değildir.

Erkek çocukları, kızlara göre daha kırılgandır

Erkek çocuklarının kız çocuklarına göre daha kırılgan olduğu, uzmanlarca ispatlanmıştır. Ayrıca yapılan araştırmalar, erkek çocuklarının kızlara göre daha sık hasta olduğunu göstermektedir. Bu fiziksel zayıflıklara ek olarak psikolojik zayıflıklar da söz konusudur çünkü psikoloğa giden erkek çocukların sayısı kızlara oranla daha fazladır. Bu nedenle onların da hassas olduğu kabul edilmeli ve onlara “küçük adam” muamelesi yapılmamalıdır. Küçük birer çocuk oldukları unutulmamalıdır.

Ayrıca ağlayan bir kız çocuğunu nasıl kucağınıza alıp, ona sarılıyor ve öpüyorsanız erkek çocuğuna da aynı şekilde davranmalısınız. Erkek çocuklarına çok şefkat gösterip, yumuşak davranıldığı takdirde onların zayıf kişilikli biri olacakları düşünülür. Hatta bazı ebeveynler, oğullarıyla ufakken oynayıp, çok sevgi gösterirlerse onun korkak bir çocuk olmasından çekinirler. Psikologlar bunun yanlış bir düşünce ve inanış olduğunu, erkek çocukların da kız çocukları kadar sarılmaya, öpüşmeye ve sevgiye ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar.

Oğlunuzun maço olmasını engellemek için…

Özellikle ataerkil toplumlarda erkek çocuklarına kızlardan daha farklı davranılır. Onların yeri ayrıdır her zaman. Tabii ki erkek ve kız çocuklarının birbirlerinden farklı oldukları yadsınamaz bir gerçek. Kız çocuklarının güzellikleri övülüp, ön plana getirilirken, erkek çocuklarına daha çok cesaret aşılanır.

Ancak erkek çocuğunu cesarete ve güçlü olmaya teşvik etmek onu bir maço haline getirmek demek değildir. Bunların yanısıra oğlunuzun ev işlerinde yardım edip, kadınlara karşı saygı duymasını öğretmek de sizin görevinizdir. Özellikle bu konuda babaya büyük görevler düşer. Çünkü erkek çocuklar genellikle babalarını örnek alırlar. Baba eğer kadınlara karşı saygısını ve davranışlarını oğluna da aşılayabiliyorsa, sorumluluklarını yerine getiren bir çocuk yetiştiriyorsunuz demektir.

Oğlunuzu tek başınıza büyütürken…

Bir erkek çocuğunu tek başına büyütmek hiç kolay değildir. Ancak başarılmayacak bir şey olduğu da söylenemez. Örneğin; Bill Clinton ve Tom Cruise, babaları hiçbir zaman yanlarında olmadan, anneleriyle büyümüşlerdir. Güç gerektiren bu durum için size birkaç öneri;

Oğlunuzdan “evin hakimi”ni yaratmayın! Oğlunuz bir çocuk ve size güvence sağlamak veya sizi teselli etmek onun görevi değil.

Oğlunuz size ait değildir. Bir erkek çocuğa sahip olmak her anneyi mutlu eder ancak onu kısıtlayıcı davranışlardan kaçının.

Ona, dayı, amca ve enişte gibi örnek alabileceği erkek modelleri gösterin. Ancak onu kimseye benzetmeyin.

Onun dünyasına (arabalar, spor vs.) ilgi gösterin. Bu dünya her ne kadar size çok uzak olsa da oğlunuzla yakınlaşmanızı sağlayacaktır.

Sınırlar koyun. Çocuğunuza bu gerekli! Psikologlar, çocuğunuza koyduğunuz kurallar yüzünden onun size günde birkaç kez kızıp, tepki göstermesini normal karşılamanızı ancak taviz vermemenizi söylüyor çünkü bu kurallar onun gelişimi açısından gerekli.

Erkek çocuk ve babası

Baba, erkek çocuğun hayatında son derece önemli bir role sahiptir. O, erkek çocuk için bir örnektir. Psikologlar, bir erkek çocuğunun babaya duyduğu gereksinmeyi şu şekilde açıklıyorlar;

Erkek çocuk güreşmek gibi fiziksel iletişimlerden çok hoşlanır. Erkek çocuk, babasıyla macera yaşamaya bayılır. Bu sayede babasını güçlü görür ve kendisini onunla daha güvende hisseder.

Erkek çocuk, babasıyla sohbet etmekten, hayata bakışını, yaşadıklarını ve yaptıklarını dinlemekten son derece keyif alır..