11 Aralık 2007 Salı

Erkek çocukları daha fazla altını ıslatıyor

Psikolog Bahadır Bilgin, gece altını ıslatan çocukların genellikle kendine güvensiz, dikkatsiz, uyku bozuklukları olan, tedirgin, dışlanma korkusu olan ve mutsuz çocuklar olduğunu ifade etti.

Çocukların altını ıslatmasının önlenmesi ve çocuklarda altını ıslatma olayına bağlı olarak ortaya çıkabilecek olumsuz psikolojik etkenlerin ortadan kaldırılmasında ailelere büyük görev düştüğünü belirten Bahadır Bilgin, şöyle konuştu: “Bu problem bir çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de sıkça karşılaştığımız bir problem. Araştırmalar, Türkiye’de erkek çocukların kız çocuklarına oranla 2 kat daha fazla altını ıslattığını gösteriyor. Altını ıslatma probleminin, genellikle ilerleyen yaşlarda kendiliğinden ortadan kalkacağı düşünülür, fakat genellikle bu durumun tersiyle karşılaşılır.”
Bilgin, bu sorunun ortadan kaldırılmasında ailelere büyük görev düştüğünü, ailelerin altını ıslatan çocuklara bunu elinde olmadan yapığını anlatması ve özgüven duygusunu yeniden sağlaması gerektiğini vurguladı.

“GÜNDÜZ UYUTULARAK GECE UYKUSU HAFİFLETİLMELİ”
Ailelerin genellikle çocuklarının bu problemiyle 5 yaş civarında ilgilenmeye başladığını, bu yaşların aynı zamanda çocukların da bu durumdan rahatsız olmaya başladığı bir yaş dilimi olduğunu dile getiren Bahadır Bilgin, şöyle devam etti: “Çocukların gündüz uyumasını sağlayarak gece uykusunun hafifletilmesi, ıslatma problemini önlemek açısından önemli. Altını ıslatan çocukların altının bağlanması, onun bu alışkanlığı devam ettirmesini sağlayacaktır. Bu açıdan bu yöntem çok yanlıştır. Baskı yoluyla tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışmak, çocuklar açısından çok daha olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle çocuklarının altını ıslatma sorunu olduğunu fark eden ailelerin en kısa zamanda çocukları için bir uzmanla görüşmeleri gerekir.”

Alkol bağımlılarının erkek çocukları riskte

Prof. Dr. Demirhan, uyuşturucu madde kullanımının, sağlam bir toplumsal yapının oluşmasının önündeki en önemli sorunlardan biri olduğunu söyledi.

Alkol tüketimi ve bağımlılığının, uyuşturucu madde kullanımının temel nedeni olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Demirhan, Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, tüketimin Avrupa toplumlarını tehdit eder boyutlara ulaştığını, her yıl Avrupa kıtasında yaklaşık 600 bin kişinin alkol tüketiminin neden olduğu hastalıklar ve yaralanmalar sonucu hayatını kaybettiğini belirtti.

Prof. Dr. Demirhan, alkolün yarattığı tahribatı önlemek amacıyla yılda 200-500 milyar euro arasında harcama yapıldığını, İngiltere'de yapılan araştırmada, 14 yaşındaki gençlerin yüzde 72'sinin alkol kullandığının belirlendiğini söyledi.

Prof. Dr. Demirhan, Türkiye'de alkol tüketiminin, diğer bazı ülkelerle kıyaslandığında, daha düşük olmakla birlikte önemli boyutlara ulaştığını anlattı:

"WHO'nun araştırmalarına göre, Türkiye'de 4 milyon alkolik ve 13 milyonda alkole meyilli kişi bulunmakta. Türkiye'de 1970 yılında kişi başınadüşen alkol tüketimi 1.5 litre iken, 1980 yılında 6, 1995 yılında ise 15 litreye ulaşmıştır."

Prof. Dr. Demirhan, alkolün kromozomlara olumsuz yönde etki yapıp çeşitli düzensizliklere yol açtığını belirterek, erkekler üzerinde yapılan çalışmalarda, kronik bağımlılarda kromozom bozukluk riskinin, normal popülasyona oranla daha yüksek görüldüğünü kaydetti.

Prof. Dr. Demirhan, antisosyal kişilik bozuklukluğu ile seyreden hastalığın toplumda görülme sıklığını gösteren "alkolizm prevalansı"nın erkeklerde kadınlara oranla daha yüksek olmasının temelinde, sadece babadan oğula geçen "Y kromozomu"nun yattığının düşünüldüğünü belirtti.

Prof. Dr. Demirhan, alkolik kişilerin çocuklarında alkol bağımlılığı gelişme riskinin yüksek olduğunu belirtti:

"Aynı zamanda alkoliklerin erkek çocukları, yapılan tıbbi kontrollere göre, daha fazla 'sinir sistemi rahatsızlığı' sorunu bulunan nörotik kişilik profili, gelişme ve ailesel problemler sergiliyor. Sorun bununla da sınırlı kalmayıp, alkolik kişilerin çocuklarında alkol bağımlılığının gelişme riski, 3-8 kat daha fazla oluyor.
Son çalışmalarda ise dikkat eksikliği hastalığı ve bir çeşit 'nöropsikolojik rahatsızlık' olan Tourette sendromlu çocukların, yetişkinlerde olduğu gibi alkol ve ilaç kullanımı veya bağımlılığı riski altında olduklarını gösteriyor."

Prof. Dr. Demirhan, gerçekleştirdikleri "Alkol Bağımlılığının Genetik Yönü" konulu araştırmanın Oxford Üniversitesi'nin Alcohol and Alcoholism dergisinde yayımlanacağını belirtti.

Oğlan çocukları, erkeklik rolünü babadan öğrenir

Bebekler çoğunlukla ilk anlamlı konuşma çabasını “ba ba ba” diyerek gösterir. Her ne kadar bilinçle söylememiş olsa da ‘önce baba dedi’ diye heyecanlanır bütün babalar. Bir evlada sahip olma duygusunu anneler gibi bütün vücuduyla ve ruhuyla yaşamıyor olsalar da, erkekler için baba olmak, kendi canından bir parçanın yaratıldığını görmek ve onun bakımını üstlenmek hayata anlam katan güzel bir duygudur.

Anne ve babasıyla birlikte huzurlu bir aile ortamında büyümek, bir çocuk için bütün bir hayatı etkileyen olumlu bir kazanımdır. Ebeveynlerden birinin yokluğunu diğerinin doldurması mümkün değildir, çünkü her ikisinden alınan kişilik özellikleri birbirini tamamlar. Bu yüzden sadece eve ekmek getiren, çocuğunu iyi okullarda okutan, bakımını, beslenmesini sağlayan bir erkek ‘iyi baba’ sayılmıyor. Babaların maddi sorumluluktan önce, çocuklarına iyi bir örnek olarak çocuklarıyla duygusal paylaşımda da bulunmaları gerekiyor. Özellikle oğlan çocuklarının ‘erkek’ rolüne hazırlanmaları için öncelikli görev babalara düşüyor.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ergen-Genç-Erişkin Kliniği Şefi Psikiyatr Doç. Dr. Kemal Sayar, modernleşmeyle beraber ev ve iş arasında oluşan uçurumun, babanın evden kaybolmasına sebep olduğunu belirtiyor. Pek çok çocuk için babanın artık eve onlar uyuduktan sonra gelen bir gölge varlık haline geldiğine dikkat çeken Sayar, babanın anahtar rollerinden birisinin oğlan çocuğunu erkeklik rolüne hazırlamak olduğunu söylüyor. Sayar, kimliğini bir erkek olarak kurgulayacağı “erkeklerin dünyasına” hazırlanamayan çocukların kadınlarla ilişki kurmakta çok zorlanacağını belirtiyor: “Bu role hazırlanamayan çocuklar, ya kadınlara yapışacak ya da onlardan çok uzak duracaktır. Endüstri devriminden en fazla yara alan sevgi birimi baba-oğul bağı olmuştur. Endüstrileşme öncesi oğullar babalarını tarlalarla veya ticarette görüyor, erken yaşta onlara katılıyor iken artık babalarını bu biçimde görme şansları kalmamıştır. Pederşâhi toplumumuzda gizli saklı bir maderşahilik hüküm sürüyor, ilişkiler, duygular öne çıkıyor ve oğul babayı duygusuzluğun o gri dünyasından çıkıp gelen bir yabancı olarak değerlendiriyor.”

Babaları ile yeterli bağ kuran çocukların erkek kimliğine kolayca geçebildiğini ifade eden Sayar’a göre, bazı insanlar da erkek kimliğine adım atar; ama babalarının o ilgisizliğini, duygusal ceset olma halini kendi hayatlarına kopya eder. Bazı erkekler kadınların dünyasında kalır ve onların değerlerini benimser, erkeklerin dünyasındaki sevgisizlikten nefret ederek yaşar. Bir oğlun annenin kendisi için ve kendisinin annesi için taşıdığı tehlikeye karşı babaya ihtiyacı vardır. Eğer ana-oğul ilişkisi çok yalıtık kalırsa çok yoğun ve tahripkâr bir hâle bürünebilir.

Çocuklar ezilmemeli

“Babalarımız hayatta kim olduğumuzu, nasıl durduğumuzu, nereye ve nasıl baktığımızı tayin eder.” diyen Doç. Dr. Sayar, erkek çocukları için hayatın, baba ve annenin çocukluğa attıkları ilmeklerin çözüldüğü bir serüven olduğunu söylüyor. Sözgelimi baba, oğlunun ruhunda öyle kocaman bir yara açmış, onu varlığıyla o kadar sindirmiştir ki oğul bir türlü büyüyemez, yetişkin hayata adım atamaz, ebedî bir ergen olarak kalır. Etrafından hep bir baba azarı yiyebileceği korkusuyla hayatı kıyısından köşesinden yaşar, içinde babayla yaşanmış ve mağlubiyetle bitmiş bir savaşın ukdesi dolaşır. Bu ukde ruhun kıyılarını döven depresyon dalgalarıyla varlığını hatırlatır. Babalar kimi zaman oğullarının hayatına o kadar kuvvetli bir gölge düşürür ki, ayrımlaşmayı ve bağımsızlaşmayı başaramayan oğul; babanın bir uzvu, bir uzantısı olarak, bir gölge olarak yaşamaya devam eder.

Varlığı belli olmayan babalar var

Bazen de baba yoktur. Ya fiziksel olarak orada değildir ya da fiziksel olarak orada olsa bile ruhsal olarak yoktur. Oğul bir baba açlığı içinde dış dünyadan babaya ait bütün simgeleri ruhuna emer. Babasız büyümek çocukların iç dünyalarına bitmek bilmeyen bir gurbet acısı olarak tercüme edilir. Babadan gurbet, bir oğul için gurbetlerin en yakıcısı, en iç paralayıcısıdır. Soğuk ve mesafeli babalar, çocuk ruhunun biricik gıdası olan şefkat ve sevgiyi oğullarından esirger ve onları hayat boyu telâfi etmekte zorlanacakları bir açlığa mahkûm ederler. Güçlü babaların ihmâle uğramış oğulları, geçmişin yaralarını iyileştirmek için babalarının tam aksi politik duruşlar, inanışlar ve yaşayışlara yelken açar, farklı olmayı başarmak ve savaşa devam etmek suretiyle, erkeklik ülkesine girmek isterler.

Oğulların davası erkek olabilmektir; erkeklerin arasına kabul edilebilmek, yetişkin bir erkek olarak ayakta durabileceklerini, babalarına ve hemcinslerine göstermektir. Batılı toplumlarda erkekliğe adım atışın şartı olarak baba evinden ayrılma davranışını eleştiren Sayar’a göre, Batı toplumlarında pek çok genç, bu yüzden anne-baba sevgisini doyasıya yaşayamadan, anne-baba ile ilişkileri tam olarak çözümleyemeden erken bir biçimde hayata atılıyor. Bu durum da ruhsal anlamda ‘bitmemiş bir iş’ olarak kalıyor. Türkiye’de ise tam tersine, anne ve babanın sunduğu güvenlik duygusundan vazgeçmeye yanaşmayan, hayatın sorumluluklarını hep erteleyen, ebedî ergenlerin yaygın olduğu görülüyor.

Babalar çocuklarına hayatın kurallarını, beklentilerini, kaçınılmazlıklarını öğretir. Bunu zamanın sınırlarını ve gerçekliğini öğreterek, gereken yer ve zamanda iktidarını kullanarak öğretir. Böylece çocuk dünyanın bütünüyle kendisinin o sınırsız zannettiği gücüne tabi olmadığını fark eder. Çocuklarının gelişim evrelerinde ‘orada olan’ babaların onlara en büyük iyiliği yaptığını vurgulayan Doç. Dr. Kemal Sayar, bu tarz babaların çocukların hayatındaki etkisini şöyle anlatıyor: “Babaları kendileriyle ilgilenen çocuklar duygularını daha iyi düzenliyor, daha yüksek toplumsal ve eğitimsel başarı gösteriyor.

Babalar çocukları, hayal kırıklıklarına tahammül ve işleri kendi başlarına çözme konusunda daha fazla cesaretlendiriyor. Baba sevgisini doyasıya tadan çocuklar duygusal açıdan daha istikrarlı, daha az öfkeli, kendilerine güvenen ve dünyaya daha olumlu bakan bireyler oluyor. Öte yanda ‘yok baba’ların çocukları, daha fazla madde kötüye kullanımı, depresyon, intihar ve daha düşük okul başarısı gösterebiliyor.”

Babasız büyüyen çocuklarda suça eğilim artıyor

Yapılan araştırmalar Amerika’da suçun en belirgin sebeplerinden birinin babasız büyüme olduğunu gösteriyor. Şiddete dayalı suçlar, çocuk suçluluğu, madde kullanımı ile baba yokluğu arasında direkt bir bağlantı olduğunu belirten Kemal Sayar, bununla birlikte, sorumluluk sahibi bir babanın varlığının bu sosyal hastalıkların yerine geçebilen caydırıcı bir işlevi olduğuna dikkat çekiyor. Araştırma sonuçları “sıcak ve sevecen” baba rolü çocukların olumlu bir şahsiyet oluşturmasına yardımcı oluyor. Ayrıca, çocuklarda cinsiyet rollerinin gelişimini de olumlu etkiliyor. Örneğin, erkek çocukları bir erkek olarak büyürken babalarından erkeklerin ilgileri, faaliyetleri ve sosyal davranışlarını öğrenebiliyor.

Ebeveynin yokluğu ya da çocuğun ebeveynle (genellikle de babayla) sık iletişim kuramaması ise çocuk üzerinde bazı olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Araştırmalar, çocukların büyük çoğunluğunun babalarını çok fazla özlediklerini göstermektedir. Küçük çocuklar, babaları boşandığında, babası sanki ölmüş gibi derin bir üzüntü duyabilmektedir. Babanın yokluğu ya da devamlı uzaklık hali ise bu büyük üzüntünün uzamasına neden olmaktadır. Babanın yokluğu hem kız hem de erkek çocukların sosyal davranışlarını olumsuz yönde etkiler. Araştırma sonuçları, baba yokluğu yaşayan çocukların davranış problemleri göstermesinin daha olası olduğunu ve okulda, özellikle matematik ve fen derslerinde pek başarılı olamadıklarını göstermektedir.

Boşanma çocukları olumsuz etkiliyor

Amerika’da yapılmış olan bir araştırmada, ebeveynleri boşanmış olan 144 çocuk ve ergen hastada, yaygın olarak şu üç problemin görüldüğü belirlenmiş: Katılımcıların yüzde 63’ü endişe, üzüntü, fobiler, depresyon gibi psikolojik problemler yaşıyor. Yüzde 56’sı becerilerde ve performansta azalma içinde. Yüzde 43’ünde ise ebeveynlere karşı öfke duygusu bulunuyor.

Kız ve erkek çocukların öğrenme biçimleri farklı

Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Yrd . Doç . Dr. Semih Summak , yapılan araştırmaların beyin kimyasından kaynaklanan farklılıkların kız ve erkek çocukların öğrenme biçimlerini de etkilediğini söyledi. İnsanın beyin yapılarındaki farklılaşmanın ana rahminde başladığını vurgulayan Summak , ABD `de konuyla ilgili deneysel araştırmaların yapıldığını ve `Gurian Enstitüsü `nün bu alandaki bulguları anne-babalar ve eğitimcilerin dikkatine sunduğunu kaydetti. Sınıf yönetimi ve öğretim yöntemlerinin yeni bir bakış açısıyla değerlendirilmesini gerektiren bilgilerin, doğum öncesinden üniversiteye kadar olan evreyi kapsadığını vurgulayan Summak , `Örneğin ana rahmi evresinde, kız bebeklerin, sağ veya sol beyin yarımküre baskınlığı (laterizasyonu) daha önce ortaya çıkıyor. Yine sağ ve sol beyin yarımküresini birbirine bağlayan iletişim ağı (corpus-collasum) kız çocuklarda daha büyük oluyor. Ana rahminde kız çocukların beyin kabuğu (korteks ) erkeklere göre daha hızlı gelişiyor. Kız çocuklar bu evrede, duygusal durumları erkeklere göre daha iyi ve incelikleri ile algılayabiliyorlar.` dedi. Cinsiyete bağlı beyin yapısını etkileyen bu farklılıkların doğum sonrası bebeklik ve çocukluk evresinde de devam ettiğine işaret eden Summak , kız çocukların sağ ve sol beyinleri arasında daha iyi iletişim kurduğunu ve erkeklere göre beyinlerini daha yüksek kapasiteli kullanabildiğini savundu. Erkek çocukların oynarken daha fazla alana gereksinim duyduğuna dikkat çeken Yrd . Doç . Dr. Semih Summak , kızların nispeten daha dar bir alanda oynayabildiğini bildirdi. Kız çocukların sosyal ilişkilerde insan dinamiklerine daha fazla önem verdiğini ifade eden Summak , şunları söyledi: `Bir olayda kurban konumundaki kişinin duygularıyla yakından ilgileniyorlar. Böylece kızlar erkeklere göre daha empatik (diğergam) olabiliyorlar. Erkekler duygularını hareket yoluyla ifade etmeye çalışırken, kız çocuklar duygularını ağırlıklı olarak kelimelerle anlatıyorlar. Hiperaktif çocukların yüzde 95`ini erkekler oluştururken, yüzde 5`ini kızlar oluşturuyor. İlköğretim döneminde (1-3. sınıflarda) erkekler çoktan seçmeli sınavlarda daha başarılı olurken, kızlar soruların birisi tarafından okunduğu, dinleyerek anlamayı gerektiren sınavlarda daha başarılı olabiliyorlar. Bu dönemde erkek çocuklar daha aydınlık ortamları tercih ederken, kız çocuklar az ışıkta erkeklere göre daha iyi görüyorlar. Kızlar okuma becerilerini daha kısa sürede geliştirirken, erkeklerin okuma hakimiyeti geliştirmeleri daha uzun zaman alabiliyor.` Kız ve erkek çocukların tutum, algı ve öğrenme biçimlerindeki çeşitliliğin beyin yapılarından kaynaklandığını vurgulayan Summak , anne ve baba ile öğretmenlerin bu durumu mutlaka dikkate almaları gerektiğini hatırlattı.

4 Aralık 2007 Salı

Sünnet geciktirmeye gelmez

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Gülmez, bazı erkek bebeklerin sünnet derisinin ucunun doğuştan dar olduğunu, “Phimozis” adı verilen bu hastalığın bazı sağlık sorunlarına yol açtığını belirtti.

Sünnet derisinin ucunun dar olmasının bebeklerde yüksek oranda görüldüğünü, ancak, anne ve babaların çoğu zaman bu durumu fark edemediğini bildiren Prof. Dr. Gülmez, bu deri idrar çıkışını engellediği için idrarlarını rahat yapamayan bebeklerin huzursuzluk çektiğini vurguladı.

ENFEKSİYON RİSKİNİ ARTIRIYOR
İdrarın Phimozis nedeniyle dışarıya rahat çıkamamasının enfeksiyonriskini artırdığını ifade eden Prof. Dr. İbrahim Gülmez, şu bilgileri verdi:

“Sünnet derisi, dışarıya antibakteriyel özellikte bazı maddeler salgılar. Bu salgıların normalde dışarı çıkması lazım. Ancak, sünnet derisinin ucunun dar olması, bu salgıların dışarı çıkmasını engelliyor. Bu durum da enfeksiyon riskini ortaya çıkarıyor. Ayrıca rahat şekilde dışarı çıkamayan idrar, mesaneye ve böbreğe baskı yapabiliyor. Dışarı çıkması gerekirken tekrar mesaneye dönen idrar, idrar yolu iltihaplanması ve böbrek enfeksiyonlarına yol açabiliyor.”

EN PRATİK ÇÖZÜM
Phimozis sorununun çözümü için genişletme ameliyatları yapılabildiğini, ancak bu ameliyat sonrası sünnet derisinin tekrar daralabildiğini bildiren Prof. Dr. Gülmez, en etkili ve pratik çözümün sünnet olduğuna dikkati çekti. Sünnet derisi ucunun dar olmasının böbrekten mesaneye doğru olan idrar çıkışının tersine dönmesine de neden olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Gülmez, şöyle devam etti:

“Genişletme ameliyatlarını, tekrar eskiye dönme olasılığı olduğu için tavsiye etmiyoruz. Bu nedenle en etkili ve pratik çözüm, sünnettir. Doktor teşhisinden sonra sünnet derisinin ucunun dar olduğutespit edilen bebeklerin yukarıda sıraladığımız sağlık sorunlarıyla karşılaşmamaları için sünnet edilmeleri gerekir. Ancak dini inanışlar veya farklı sebeplerle ailelerin çocuklarını küçük yaşta sünnet ettirmek istememeleri durumunda, sünnet derisi, arkası kesilerek de açılabiliyor.”

Sünnet ama ne zaman...

Uzmanlar sünnetin 2 yaşından önce ya da 4 yaşından sonra yapılması gerektiğini vurguluyorlar. Çünkü 2-4 yaş arasındaki çocuklar korkuya kapılıyorlar.

Ayrıca bu dönemdeki çocuk vücudu üzerinde yapılan her türlü işlemi “kendisini cezalandırmak için yapılıyor” şeklinde algılayabiliyor.

Sünnet, erkek çocukları için gerçekten hayatta bir dönüm noktasıdır. Penisin uç kısmını saran ( kabuklu kısım) tıp dilinde "prepisyum" denilen sünnet derisinin yaklaşık dörtte üçünün cerrahi yolla kesilip penisin ve idrar kanalının uç kısmının açığa çıkarılması işlemidir. Hekimler son yıllarda sünnetin erkek sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini vurgulamaktadırlar. Sünnet, Yahudi ve Müslüman toplumlarında dinsel bir zorunluluğun yerine getirilmesi şeklinde uygulanırken, sünnet derisinin ucundaki darlık, ve buna bağlı enfeksiyonu geliştiğinde tıbbi nedenlerle de sünnet yapılabilmektedir.

Acıbadem Hastanesi Bakırköy Üroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Veli Yalçın da, sünnetin günümüz koşullarında erkeklerin sağlığına katkısı açısından değerlendirilmesinin önemine değiniyor.

Sünnet yaşı konusunda tartışmalar halen devam ediyorsa da, Prof. Dr. Veli Yalçın, operasyonun ilk 20 gün içinde veya 1. yılda yapılmasının çeşitli yararları olduğuna işaret ediyor. "Sünnet bu dönemde yapıldığında yara iyileşmesi hızlı oluyor. Özel bakıma gerek olmuyor. Özellikle doğum sonrasında hastanede yapılırsa enfeksiyon olmuyor. Bebeğin hastanede bakımı daha kolay oluyor. Aileye ve çocuğa sıkıntı vermiyor."

YENİ DOĞANLAR İÇİN...

Prof. Dr. Yalçın, yeni doğanların sünnet ettirilmesinde ailelerin duyduğu korku ve çekingenliği yersiz buluyor ve "Oysa sünnet bu dönemde lokal anestezi veya minimal genel anesteziyle yapılıyor. Bu yaşta çocukların ağrıyı duyma özelliği gelişmemiş oluyor" diyor.

3- 5 yaş arası sünnet mutlaka genel anestezi ile yapılmalı, lokal anestezi ile bu yaşta çocukların uyum göstermemesi ile ilgili psikolojik travmalar yaşanabilir veya bazı sünnet hatalarına sebebiyet verebilir. Çocuktaki psikolojik travmaya sünneti yapan kişileri, sünnet ortamını görmesi, bazı kişiler tarafından tutulup çekiştirmeleri ve kullanılacak aletleri görmesi neden olabilir. Bu yaşta çocuğun yarasına bakmak da pansuman uygulamak da zorlaşır. Sünneti daha sonra yaptırmak isteyen ailelere Prof .Dr. Yalçın, en uygun yaş aralığını 6-7 yaş olarak belirtiyor. Bunun nedeni algılama yeteneğinin gelişmesi, yapılacak işlemin çocuklara anlatıldığında kolay uyum sağlamalarıdır.

Doktorlar yapmalı …

Sünnet toplumumuzda daha çok "sünnetçi" olarak bilinen kişiler tarafından yapılıyor. İstatistiklere göre sünnetin yüzde 80’i sünnetçiler, yüzde 10’u din adamları, yüzde 7’si doktorlar tarafından yapılmaktadır. Günümüz koşullarında sünnet için uygun şartların neler olduğunu özetleyen Prof.Dr.Veli Yalçın: "Sünnet hijyenik ortamda özellikle hastanede yapılmalı ve penis anatomisi iyi bilinmelidir.En az bir hafta önceden çocuğun genital organları muayene edilmeli. Kanama hastalığı (örneğin hemofili) olup olmadığına bakılmalı, anatomik bozukluklar saptanmalıdır. Mümkünse ev ve düğün salonlarında toplu sünnetten kaçınılmalıdır.

Sünnet yapılırken, "çan yöntemi", "laser ya da koter" ve "cerrahi yöntem"in kullanıldığına değinen Prof. Dr. Yalçın, koter ve laser yönteminin deneyimsiz hekimlerce kullanıldığında tamiri mümkün olmayan hatalara yol açması nedeniyle yasaklandığını söylüyor. Sünnetin çocuğun anatomisine uygun, dikişli ve estetik ağırlığı olan bir operasyon olarak yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Veli Yalçın, sünnetin komplikasyonları arasında kanama, enfeksiyon, şekil bozuklukları, sünnet hataları (uygun olamayan dikiş materyaline bağlı) ve nedbe oluşumunu sayıyor.

Sünneti yapan hekimin 5-10 yıl sonra hastasını görmesi gere ktiğini vurgulayan Prof. Dr. Veli Yalçın, "Hastada ortaya çıkabilecek sorunların tedavisini sünnetini yapan hekimin daha iyi değerlendireceğine inanıyorum.Sünnetin erkekte ve daha ileriki yaşta kadın sağlığı üzerine etkileri vardır. Sünnet olan kişilerde azda olsa penis kanserine ve idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanma riski daha azdır.Cinsel temasla hastalık bulaşması, rahim kanseri olasılıkları, ve erken boşalma sünnetsizlere göre daha azdır" diyor.

Hangi yaşta yapılmalı?

Sünnetin 2 yaşından önce ya da 4 yaşından sonra yapılmasını önemle vurgulayan Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Cerrahi Uzmanı Dr. Mustafa Candan, 2-4 yaş arasındaki çocukların "babam pipimi yok ediyor" korkusuna kapıldıklarını belirtiyor. Freud’a göre bu yaş aralığında özellikle erkek çocuklar annelerine olan düşkünlükleri nedeniyle babalarını kendilerinin en büyük rakibi sayarlar ve bunun sonucu olarak babalarının kendilerine zarar vereceği korkusunu taşırlar. Pipisini kaybetme korkusu, bu dönemde özellikle lokal anestezi ile yapıldığında korkusunun gerçeğe dönüşmesi olarak algılanabilmektedir.

AĞRI KONTROLÜ İÇİN...

Yine bu dönem çocukları, "gereklilik" kavramını henüz yerleştiremediklerinden vücutları üzerinde yapılan her türlü işlemin onlara ceza verilmek amacıyla yapıldığı şeklinde algılanabilmektedir.Sünnetin genel anestezi ile yapılması gerektiği giderek yaygın kabul gören bir görüş olduğunu belirten Dr. Mustafa Candan : Bu sayede çocuklar işlem sırasındaki o büyük korkuyu yaşamamakta, dolayısıyla psikolojik etkilenmeleri en aza inmektedir. Genel anestezi sırasında işlem sonrası ağrı kontrolü için gereken daha kolay yapılmakta, hem uzun süre(3-5 saat) ağrısız dönem sağlanabilmekte hem de penisin kendisine enjeksiyon yapılmadığı için şişlik daha az olmaktadır" diyor.

Halk arasında "peygamber sünneti""olarak bilinen sağlık sorunu hakkında bilgi veren Dr. Mustafa Candan, bu durumu "idrar deliğinin penisin ucunda değil yanda ya da penis köküne yakın bir yerde olması" şeklinde tarif ediyor. Ayrıca bu durumda peniste eğrilik de olabileceğini söyleyen Dr. Candan, "Peygamber sünnetli olarak doğmuş bir çocuk asla sünnet ettirilmemeli, uygun yaşa gelince ameliyat edilmelidir.İdrar deliği penisin uç kısmına taşınıp eğrilik düzeltilmelidir" diyor. Bu çocuklarda penisin ucundaki deri idrar yolunun yapımında kullanılırken, operasyon sırasında çocuğun sünneti de yapılmış oluyor.

BUNLARA DİKKAT!

Sünnetin yapılmasından sonra bazı noktalara dikkat edilmesi önem taşıyor. Özellikle penisin uç kısmı ve diğer kısmında morarma olmaması, bu bölgenin bembeyaz bir renk almaması belirtiliyor.

Böyle bir durum ortaya çıkması halinde hemen hekime başvurulmasını öneren Dr. Mustafa Candan, şu belirtilere dikkati çekiyor: "Sızıntı şeklinde kanama varsa dikkatli olunmalı. Çocuğun çamaşır ya da bezine bulaşacak kadar kanama olmuşsa, aşırı şişkinlik, kızarıklık, ateş varsa ve hassasiyet bir gün sonra da devam ediyorsa hekime gidilmeli.

Sünnetin yararları

  • Çocuk doğduğu gün ve sünnet olduğu gün arasındaki sürede gelişebilecek idrar yolu enfeksiyonlarından korunmuş oluyor
  • Peniste gelişecek (gelişme olasılığı yüzde 1'in altında) penis kanseri riski azalıyor.
  • Erkeğin sünnetli olması, partnerinin rahim kanseri riskini azaltıyor.
  • Erken boşalma riskini azaltıp sünnetsizlere göre daha az görülmesini sağlıyor.
  • Sünnet çocuğu kendi yaşıtlarıyla eşdeğer hale getiriyor. Toplumsal psikolojik baskılardan uzak tutuyor.
  • Sünnetin bir düğün ile birleştirilmesi ailenin kaynaşmasını sağlıyor.